TEMA Vakfı, Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nde herkesi biyolojik çeşitliliği koruyarak doğayla uyum içinde yaşamaya ve bu yönde harekete geçmeye çağırdı. Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Aldığımız her nefeste, yediğimiz her lokmada doğanın izleri var. Ancak ormanlarımız, sulak alanlarımız hızla yok oluyor, denizlerimizde yaşam azalıyor. Doğal alanlarımızı korumak; yaşamak için yaşatmak zorundayız.” sözleriyle biyolojik çeşitliliğin insan yaşamı için taşıdığı öneme dikkat çekti.
Biyolojik çeşitliliğin hızla azaldığı günümüzde, tüm teknolojik ilerlemelere rağmen su, gıda, ilaç, enerji ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarımız için hâlâ doğaya muhtacız. Bu nedenle doğal varlıklarımızı korumak ve doğayla uyum içinde yaşamak yalnızca bir sorumluluk değil, aynı zamanda yaşamın sürdürülebilirliği için bir zorunluluk.
İşte bu yüzden, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 22 Mayıs’ta kutlanan Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü, biyolojik çeşitliliğin gezegenimiz ve insanlık için taşıdığı yaşamsal öneme dikkat çekmeyi amaçlıyor. Bu yılın teması olan “Doğa ile Uyum ve Sürdürülebilir Kalkınma” doğrultusunda TEMA Vakfı, insanlığın doğayla olan ilişkisini yeniden değerlendirmesi ve doğanın hızla kaybedilen zenginliğine karşı acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.
Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin yalnızca %17’si tamamlandı
Biyolojik çeşitlilik kaybının gezegenin güvenli sınırlarını aştığını hatırlatan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde ciddi bir hayal kırıklığı yaşandığını ve bugüne kadar yalnızca %17’sinin tam anlamıyla karşılanabildiğini belirterek, biyolojik çeşitliliğin korunması için “Sorumlu Üretim ve Tüketim, İklim Eylemi, Sudaki Yaşam ve Karasal Yaşam başlıkları altındaki 41 hedef için artık oyalanma değil, hiç gecikmeden somut adımlar atma zamanı.” dedi.
Biyolojik çeşitliliğin yaşamın temeli olduğunun altını çizen Ataç, “Gıdamızın %80’ini bitkilerden sağlıyoruz. Hâlâ tıbbi ilaçların büyük bölümü için doğadaki bitkilere ihtiyacımız var. Ancak bize yaşam veren, bizi yaşatan canlıların yaşam alanları hızla yok oluyor; habitatlar parçalanıyor, türler yok oluyor. İnsanlığın gezegende baskın tür haline gelmesiyle birlikte memelilerin %85’inin yok oldu. Son 50 yılda biyolojik çeşitlilik kaybının ise %73’e ulaştığı bildiriliyor. Bu kayıplar sadece ekolojik açıdan değil, aynı zamanda insan sağlığı ve gıda güvenliği açısından da ciddi riskler yaratıyor.” ifadelerinde bulundu.
Dünya’da son 30 yılda Türkiye’nin yaklaşık 5,5 katı kadar orman alanı yok edildi


Hilmi Alper Aksaray Temsilcisi