“1” diye boşa demedik Can Okur! Bunun 2’si var, 3’ü var…

Uuuu! Çok var çok! Sen rahat ol! Bak bi böyle başlayalım; aça aça, açıklaya açıklaya devam edecek serimiz! Buraya, bir göz kırpma ikonu koymuş olayım; ki çaktırma bu yazıda; azcık yorulduğunu sen… Ben de 2’de, 3’te daha direkt yazayım. Söz!

Ne mi yazacağım direkt! Bak şunları yazacağım, serinin devamında; şimdiden hazır ol:

1453-2021 arası,

İnsan’a ne yaptı bunlar? Neden yaptı bunlar?

İlim ile bilimde, eğitimde ne yaptı da karartı bunlar?

İnsan’ın tutumlarında, davranışlarında ne yaptılar da psikolojiyi, sosyolojiyi darma duman etti bunlar?

E tabii; biz de ne yaptık da bu kadar saldırıya açık ettik “Yaşatmaya çalıştığımız insanımızın zihni ile yaşatmaya çalıştığımız devletimizin zihnini?”

Biiir! Biir! Bir! Anlatacağım; söz!

Ama biliyorsunuz, her şey, 1 ile başlar!

Bu seri de “Yeniden Aydınlanma Çağı 1” ile başlıyor.

Başlarken de; 1 anım ile başlıyor; ki o da 1 üzerine…

Bir hanımefendi bir gün; kendisini tanıdığımdan; beni şaşırtmayarak, dedi ki:

“Ayol! Müslümanlar ile bilimi nasıl yan yana koyuyorsun?”

“Aboovv!” deyince, siz nasıl şaşırdıysanız; o da şaşırdı. Tabii, psikolog da olunca taktik bol bizde. Biliriz ki; şaşırtmayla başlar, en sağlam değişim girişimi… Neyse; dedim ki ona:

“Size 1000 yıl boyunca oluşan bir müktesebat, ve bugünün temelini oluşturan yüzlerce örnek anlatabilirim (Pişşt Can Okur; işte o örnekler, serinin 2,3 vs yazılarında olacak). Tabii, sizin örnek aldıklarınız; her şeyi, o 1000 yılın çıktılarından öğrenmelerine rağmen; yanınızda yanan bizleri de katarak hatta; kendilerini de, sizi de yarım bıraktıklarından; hal ortada… Ama ben daha kısa yoldan gideceğim. Sorayım hemen: Bilimlerin bir nevi çekirdek bilimi nedir Hanımefendi?”

“???”

“E ama bakın, daha başlarken; İslam’ı değil ama; sizi bilimle yan yana koyamadık! Buraya kahkaha ikonu mu koyalım Can Okur? Neyse! “Hay!” deyin; biz devam edelim. Cevap Matematik Hanımefendi! Devam edelim sormaya: Matematiğin çekirdeği nedir?”

“???”

“Çok uzaksınız bilime çook! İlim ise, sizin için zaten başka bir samanyolunda… Olsun! Ben, yani bilimle yan yana getiremediğiniz bir Müslüman; ki Yaradan ve yaradılanlara teslim olmuş barış yanlısı demektir, kısaca; devam edeyim! Cevap; sayılar Hanımefendi! Pekii, sayıların çekirdeği nedir?”

“Aaa! Ben size bilimi sordum; siz çekirdek mekirdek diyorsunuz!”

“Yaaa! Çekirdek yiyerek, bilmişlik yapmaya benzemiyor değil mi? “Hay!” deyim de, uzatmayayım!

Sayıların da çekirdeği “1” dir Hanımefendi!”

“Eeee?”

“Eveet; eeee… devam edin!”

“Neye devam edeyim?”

“Bu sefer hızlı davrandınız da, ben daha sormadan yanıt vereceksiniz sandım! “1” e bir bakın bakalım neye benziyor hanımefendi? Bakın işte ipucu; cevap “e” ile başlıyor, bizim dilimizde.”

“???”

“”1”, “1” e benzer elbet Hanımefendi! “1”, Elif’e benzer Elif’ee… Zulme karşı duran en birinci Elif’e… Zulme karşı duran, Matemetiğin/Cebirin mucidi El Cabir’e Selam olsun, amin!”

“Ay çok fenasınız!”

“Eveet! Fenaya fena! “Selam” nedir; nerden gelmiş; onu da anlatayım mı? Dur dur kaçma! Daha Batı(l) ile Batı(l)a kanmışı yerden yere vuracaydık!”

“Ben yanmasam, sen yanmasan; nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” 

Nazım Hikmet

“Bunu hiç unutma evlat; Batı, hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen  sömürgeciliği; döktüğü kan ve gözyaşı üzerine kuruludur.” 

Aliya İzzetbegoviç

“Huu! Komşu! Çağ değişiyormuş; duydun mu?

“Ay kızz! Benimki de eskidi de; bizim beyin hiç değiştirmeye niyeti yok!”

“Neyi kız?”

“E sen neyi diyordun ki?”

“Çağ kız çağ!”

Evet Dostlar! Çağ değişiyor! Gerçekten de; bizler; biiznillah, koca bir 500 yılın; hem de iki çağın birden değişimine tanık oluyoruz! Karanlık ve kaos ehlinin, insanoğlunu çiğneyerek geçtiği yolların sonunda, duvara toslayıp da, “Azıcık insanlık katsak fena olmaz!” serzenişiyle; değişiyor çağ…

‘Corona (Taç) Virüs’ de, bu sahne değişiminde; taçların yeniden dağıtıldığı bir perde göreviyle; ezberleri de bozarak; ama aynı zamanda; gelinen ‘Teknolojik Beşer’ halini yüzlere vurarak; henüz az da olsa ‘İnsan’ olmanın şerefini hatırlatarak; ‘salgına salgına’ geçiyor önümüzden.

Bense, aslında biz insanken ve mümkünken, hatta insan olmak salgını bile olabilecekken; salına salına, evimin bahçesine bile çıkamıyorum. Her gün sokağa çıktığımda; bizim kapının önünde yatan kediyle göz göze gelmeden kaçmaya çalışıyorum. Çok utanıyorum kediden. O maske takmıyor çünkü. Hem maske takmıyor; ki bu utanç bana yeter zaten; ama, bir de yüzüme öyle bakıyor ki; “Yuhh!” size; “Biz de sizi ‘Adam’ sanıyorduk!” der gibi… 

E ne diyeyim, şimdi ben ona? 

“Evet kedicik; biz de kendimizi ‘Adam’ sanıyorduk. Ama kendini maymun sananlar, dünyayı bu hale getirirken; biz söylenmekten; söylenirken de; kendini, ilme rağmen inatla, maymun sanana öykünüp; ağır ağır kaynayan tencerede; havuz keyfi yapan kurbağa gibi; kaynayıp da ciyaklayana kadar, masaya yumruğumuzu Adam gibi vuramadık. Zayıflık gösterdik. İrade gösteremedik. Gel sen öyle bakma bana. Düşene bir tekme de sen atma! Hava atma bana! Hadi, biz Adamım diyenleri geç de; Anadolu’da anaların, Havva’nın hatırına” mı diyeyim?

Yok yok en iyisi; ben artık söylenmeyi bırakıp da; söyleyeyim: Batı(l) ne yapmış; Hak Halifeleri ne yapmış?..

29 Mayıs 1453’te; Adamlar Birliği*; Medeni Olanlar Beldesi’nin** ucunda; dünyanın başkentini ve tam da o başkente ve Medeni Adam’a** yakışır Hikmet Kapısı’nı*; Hector’un da öcünü alarak***; Batı(l) Paganlardan, geri alışı; o pagan aleminde; “Dünyanın son günü!” olarak anılmaya başlamıştı.

İşte o Batı(l) Pagan; dünyanın son gününden; zulmün tam olarak başladığı 1789’a kadar; yalan dünyasının taşlarını örerken; Adamlar Birliği’nin kollarını açtığı, iki kollu pagan kıskacı da; içerde, Adamları, nefislerinin peşine düşürüp, ‘Beşer’ etme çabasına, hummalıca girişmişti. 

Hangi içerde? Tabii ki, Müslüman Türk Devleti’nde… Yani, bizim içerde… Çok da basitçe anlaşılır bir sebeple: İnsanlığa sözünü yere düşürmeme derdinde; medeniyete önderlik edenleri düşürdün mü; medeniyeti düşürür; İnsan’ı düşürür; Şeytan’ı haklı çıkartır da; kaostan kıyamete; oradan da Şeytan

Efendilerinin affına kadar yol açılır diye…

Şimdi, burun kıvırır, kimileri bu yazdıklarıma…  

Kim mi bu burun kıvıranlar?

Bu yazının buraya kadar ki bölümünü, anlayamayacağı için “Saçma” diyeceklerine; iddiaya gireceklerim…  

Bilmek için gerekeni yapmadan, her şeyi bilenler… 

Hayatı, bildiklerinden; bildiği kadarı dolayısıyla da aklına yatanlardan ibaret zannedenler…

Cücüğün dışına hiç kafayı uzatmayıp; soğanı cücükten ibaret sanıp; üstelik de, cücüğün dışını görmeden, azcık, iki dakika akıllı olup da, “dışarda bir hayat olabilir” yerine; “dışarda hayat kesinlikle yok” diyen; o dışardaki hayatı görmüş olana ise cahil diyenler…

Heh bak buldum! Fatiha’yı hiç okumamış olup; Fatiha’nın üzerine binlerce kitap yazmış olanlara da

“Cahil!” diyenler…

Her madde, bir enerji kütlesi iken; her enerji kütlesinin birbiri üzerinde çekim, itim vs kuvveti varken; enerji düzleminde, maddenin görünür düzleminden farklı kurallar varken; bu kurallara göre madde aynı anda farklı hallerde, yerlerde, zamanlarda olabilirken; hatta yine bir enerji kütlesi yani madde olan insan düşüncesinin de; maddenin bu hallerine etkisi bilimsel olarak kanıtlanmışken; ışınlamanın formülü çözüleli 100 yıl olmuşken; ve hattaa -  bak bomba geliyor bomba – Batı(l) bile binlerce kendi ekolünden bilim adamıyla, ışınlamayı uygulamaya çalıştığı kuruluşa CERN (Boynuzlu Tanrı = Zulkarneyn = Nebi-i Tayy-ı Mekan ile Zaman) koymuşken; Cifir, Havas, Dua, Zikir, Salat, Hacer-ül Esved, Mirac, Ebabil  ve saire girdin mi; sana “cahil” gibi bakan cahiller…

Batı(l) Ekol’ün eğitim zayiatları yani…

Corç Buş, bunları anlatırken; veya başka bir pedofil bay başkanlardan bir bay başkan, başkan olurken, masada unutulmuş Kabala Kitabı’na aval bakanlar…

İlmi, bilime kıstlayıp; insanlığı kendi ekollerinin (okullarının) içine sıkıştırıp; o sıkıştırdıkları yerden, alemlerin bilmemkaçrilyonda birini çözememişken; alemlere dair ahkam kesenlere inanıp da ahkam kesenler…

Ölür ayak, yıllarca “cahil” dediklerinin lafına gelip “Tanrıya inandığını ve buna bilim ile vardığını” söyleyip; ama o noktada bile; İnsan, Hak Ol’An’a tam dönemesin diye; “Nasılsa hedef kitle ekol zayiatı olmuş!” deyip saçmalamaya devam eden, Einstein idi, Hawking idi, Flew idi falan idi filan idi gibilerin peşinden bile tam gidemeyenler…

Marie Curie, “Endülüs’teki kütüphaneleri yakarken, 5 yerine 500 kitap çalsaydık; bugün Mars’a gitmiştik!” derken; ‘Yakan’ ile ‘Yazanı’ hala fark edemeyenler…

12.000 yıllık Göbeklitepe; aynından 17.000 yıllık olanı; 29.000 yıllık Bosna Piramidi ortadayken; 3500 yıllık Medeniyet Tarihi üzerine, bütün uydurma tarihi ve üzerine tüm bilimlere dair bilgileri; insanı insanlığından çıkartan tutum ve davranışları öğreten; bu yolla, insanlığa ne yaptıklarını da Russel, Orwell gibi uşaklarıyla açıkça anlatıp dalga geçenleri hala medeni zannedenler…

Dün de, bugün de; diğeri ile bir arada yaşayamayan; 400 yıldır hırsızlık yapıp, çaldıklarıyla kurduğu görece refah içinde dahi; dünya suç şampiyonu olan celladının sözleriyle; bütün kaynakları çalınmaya devam ederken ve devam edebilsin diye terör, savaş ve onursuz siyaset, bürokrasi, bilim ve kültür beşerleri üzerinden kafasına basılmış olduğu halde, dünyada tüm suçlarda en geride olan, kendi coğrafyasını beğenmeyenler…

Bugün; savaşların, terörün, yaygınlaşan alkolizm, uyuşturucu, sapkınlık, bozulan psikoloji ve sosyolojinin üreticisi Batı(l)’ın; kendini en medeni gördüğü yüzyılda dahi (20./Yalacı Yüzyıl), kendi kıtasında, iki savaşta, kendi nüfusunun yarısını öldürdüğünü; iki şehri, savaş bitmişken, sırf denemek ve ileriye korku salmak için, böceğiyle çiçeğiyle yok ettiğini; kitleleri katledip; insanı birbirinden ve değerlerinden uzaklaştırıcı her yolu modernlik = medeniyet diye yutturduğunu göremeyenler…

Hadi, son olarak da en tumturaklısından bir iğneyi en gerekli yere batıralım: Kendimize… Batı(l) yukardakileri yaparken; okul gibi bir ekole sıkıştırmak yerine; serbestçe derslerin verildiği medreseden, fenni ve felsefi ilimleri çıkartıp; 250 yıl, İsrailiyat, matbaalarda basılıp, çoğalıp dağıtılırken; Müslüman Türk’ün matbaaya yanaşmasına izin vermeyen; Tek Dini, İsrailiyatın hurafleri ile doldurup, ilimden kopartıp; akıl anlayışı yerine nakil anlayışı ile, ortaçağ papazı benzeri; tekkenin içine, kendini değilse de İslam’ı hapsedip; saltanat peşinde koşanların, zihnini darmaduman ettiği bir toplum hediye ettik kendimize. Tam da Bilge Kral’ın söylediği gibi; düşmana benzeyerek savaşı kaybettik, yani… Neyse ki; nüve sağlam, öz sağlam da, bu düştüğü yerden kalkacak, güç de kaynak da mevcut. İşte iki koca lider; iki İslam ve Devlet mücahidi de bunu söylüyor bizlere:

“Gafil, hangi üç asır, hangi on asır; Tuna ezelden Türk diyarıdır. Bilinen tarihler söylememiş bunu; kalkıyor örtüler, örtülen doğacak. Dinleyin sesini doğan tarihin. Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak. Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları, Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları… Doğudan çıkan biz, Batıdan yine biz. Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz. Türk sadece bir milletin adı değil; Türk, bütün adamların birliğidir. Ey birbirine diş bileyen yığınlar! Ey yığın yığın insan gafletleri! Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde. Dünya o zaman görecek; hakikat nerede! Hakikat nerede?” Mustafa Kemal Atatürk

"Milli Mücadele’ye öncülük eden büyük komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletimizin bağımsızlık konusundaki vazgeçilmez kararlılığını arkasına alarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş birisidir. Öncülük ettiği Milli Mücadele hareketi ile milletimizin esarete asla boyun eğmeyeceğini bütün dünyaya göstermiştir. Atatürk’ün ‘Muasır Medeniyet’ hedefine ancak; devleti ve milletiyle bütünleşip kucaklaşmış, ekonomik ve teknolojik gelişmesini tamamlamış, insan hak ve özgürlüklerini sağlamış bir Türkiye ile ulaşılıp aşılabilecektir. İstiklal mücadelesinde Anadolu topraklarını işgal eden emperyalist ülkeler bugün aynı planlarını çok daha tehlikeli ve sinsi oyunlarla gerçekleştirmeye çalışmaktadır Milletimiz tıpkı Milli Mücadele günlerinde olduğu gibi, bu sinsi planları boşa çıkaracak inanç, azim ve kararlılığa sahip bulunmaktadır. Sahip olduğu tarihi tecrübe ile bu oyunları tekrar boşa çıkaracaktır. Bizler tarih boyunca, dünyaya huzur ve saadet getirmiş bir ecdadın varisleri olmanın onurunu ve sorumluluğunu taşımaktayız. “Yiğit düştüğü yerden kalkacak”, Türkiye yeni ve adil bir Medeniyet değişimine öncülük yapacaktır. Bugün dünyaya hâkim olan açlık, sefalet, kan ve gözyaşına son verecek iradeyi, yine milletimiz ortaya koyacaktır. ‘Uydu değil, lider ülke’ vizyonu doğrultusunda; önce Yeniden Büyük Türkiye, ardından Yeni Bir Dünya mutlaka kurulacaktır. Prof. Dr. Necmettin Erbakan

2020 Yılı’nı Göbeklitepe ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı ilan ederken; Türkiye Cumhuriyeti Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Tarih yeniden yazılacak.”

2020 YIlı Salgın Başlangıcı Türkiye Cumhuriyeti Sayın Cumhurbaşkanı: “Dünya yeniden düzenleniyor; Türkiye de, elbet kendi düzenini kuruyor.”

2020 Yılı Sonbahar; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı: “21. Asrın dönüşümünü başlattık.”

Evvet; Can Okur! Görüşeceğiz inşallah! Dedim ya söz! “1” ile yeni başladık daha…
Yeniden Aydınlanma Çağı’nda Önder Türkiye’nin Elif Kuşağını anlatacağız daha…

Hele bir iyice anlayalım; gelen aylardaki bölümlerde, X’i, Y’yi, Z’yi; alfabeyi bitirenleri; ardından, elbet alfabeye en baştan ve dimdik Elif ile başlayacağız! Elif Kuşağı ile aydınlanıp aydınlatmaya başlayacağız.

Selametle

Elhamdülillah

Devlet – î ebed müddet inşallah

Kậzım Yurdakul